Türk Geriatri Derneği tarafından 6-8 Nisan 2008 tarihlerinde düzenlenen; GERİATRİ 2008 kongresinde, dünyanın önde gelen geriatrist ve gerontologları buluştu.

Uluslar arası Gerontoloji ve Geriatri Birliği (International Association of Gerontology and Geriatrics-IAGG) ve Uluslar arası Yaşlanma Enstitüsü (International Institute on Aging-INIA) desteği ile gerçekleşen kongrede dünyanın farklı ülkelerinden gelen bilim adamları ve akademisyenler “yaşlanma süreci” ve “yaşlılık sorunları”nı ve bunlara yönelik çözüm önerilerini tartıştı.


Kongre açılış konuşmaları, Geriatri 2008 kongresi başkanı Prof.Dr. Sedat Boyacıoğlu, Uluslar arası Yaşlanma Enstitüsü Direktörü Prof.Joseph Troisi, Avrupa Birliği Geriatrik Tıp Derneği Akademik Başkanı Prof.Dr. Jean-Pierre MICHEL, Uluslar arası Gerontoloji ve Geriatri Birliği Başkanı Prof. Renato Maia Guimaraez ve Türk Geriatri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof.Dr. Yeşim Gökçe Kutsal tarafından yapıldı.

Kongre Bilimsel Sekreterleri Doç. Dr. Dilek Aslan ve Doç.Dr. Mahir Özmen, Türk Geriatri Derneği’nin kuruluşunu takiben Uluslar arası Gerontoloji ve Geriatri Birliği nin asil ve Avrupa Birliği Geriatri Tıp Derneği’nin (Türkiye Avrupa Birliği Üyesi olmadığı için) gözlemci üyesi olarak yer aldığını ve ayrıca derneğin tüm eğitim etkinliklerinin Uluslar arası Yaşlanma Enstitüsü tarafından desteklenmekte olduğunu açıkladılar.


Antalya’da Ela Quality Resort Hotel’de yapılan kongrede İngiltere, ABD, Fransa, İtalya, Kore, İspanya, Finlandiya, Brezilya, Malta,Romanya, İran,İsviçre, İskoçya, Rusya,Libya, Yunanistan, Hindistan ve Türkiye’den katılan araştırmacılar tarafından kongrede ele alınan konular; Geriatri ve Gerontolojinin Bugünü ve Yarını, Geriatrik Araştırma Sonuçlarının Önemi, Çok Yaşlı İnsanlarda Klinik Araştırmalar, Yaşlıda Ağrının Ayırıcı Tanısı ve Tedavisi, Yaşlıda Hipertansiyonun Tedavi ve İlkeleri, Vasküler-Damarsal Yaşlanma: Gelecek İçin Bir Umut, Yaşlı Sağlığına Bütüncül Yaklaşım, Yaşlılarda Gastrointestinal-Mide Barsak- Sorunlar ve Tedavileri, Yaşlılarda Gastroözofageal Reflüks Hastalığı, Yaşlılarda Dermatolojik Sorunların Ayırıcı Tanısı ve Tedavisi, Kapsamlı Geriatrik Değerlendirme, Yaşlılık Dönemine Bir Yatırım : Kadınların Eğitiminin önemi, Yaşlılarda Aşılama-Bağışıklama, Yaşlıda Osteoporoz ve Ostaomalazi, Beslenme, Kognitif –Bilişsel Çöküş ve Alzheimer Hastalığı, Alzheimer Hastalığında Yeni Tedavi Yaklaşımları, Yoğun Bakım Ünitesindeki Yaşlı Bireyler, Yaşam Boyu Kalori Kısıtlamasının Yararlı ve Zararlı Etkileri, Yaşlı Kadınlarda Üriner İnkontinans, Yaşlıda Nöropatik Ağrı, Yaşlıda Hareketsizliğin Bedeli, Postmenopozal Kadınlarda Hormon Tedavisi ile İlgili Güncel Öneriler, Yaşlanan Erkekte Erektil Disfonksiyonun Fizyopatolojisi ve Yeni Tedavi Yaklaşımları, Benign Prostat Hiperplazisinde Tedavi Seçenekleri, Yaşlıda Depresyon, Deliryum ve Demansın Ayırıcı Tanısı, Ağrı ve Multipl Myeloma konuları oldu.


Kongre öncesinde 5 Nisan 2008 tarihinde Türk Geriatri Derneği tarafından “TEMEL GERİATRİ KURSU” düzenlendi ve katılımcılara sertifikaları törenle verildi.



Temel Geriatri Kursu kapsamında eğitim verilen konular:


Yaşlanan Dünyanın Yaşlanan İnsanları

Aktif Yaşlanma ve Yaşam Boyu Yaklaşımları

Yaşlılık Döneminde Birinci Basamak Yaklaşımları

Yaşlı Hastanın Değerlendirilmesi ve Yaşlı Hastada CHECK-UP

Yaşlılarda Sık Görülen Kalp-Damar Hastalıkları ve Tedavi İlkeleri

Yaşlılık Dönemindeki Acil Sorunlar

Yaşlı Beslenmesinde Temel İlkeler

Yaşlılarda Sık Görülen Kas-İskelet Sistemi Sorunları

Yaşlılık Döneminde Görülen Nörolojik Sorunlar ve Genel Yaklaşım

Sık Görülen Jinekolojik Sorunlar ve Yaklaşımlar

Yaşlanan Erkekte Alt Üriner Sistem Bozuklukları

Yaşlılık Döneminde Akılcı İlaç Kullanımı İlkeleri

Yaşlılık ve Etik

 

Uluslar arası Gerontoloji ve Geriatri Birliği başkanı Prof. Renato Maia Guimaraez kongre kapsamında yaptığı “UZUN YAŞAM” bir eşitsizlik ya da farklılık göstergesi midir?” başlıklı konuşmasında şunları söyledi:
Longevity “uzun zaman yaşamak” anlamında kullanılmaktadır, fakat “uzun zaman” göreceli bir kavramdır. Beklenen yaşam süresi 34,3 ve 39,2 yıl olan, Zambia gibi ülkelerde 60 yıl yaşam uzun yaşamak olarak değerlendirilebilir. Oysa beklenen yaşam süresi 82,8 yıl olan Japonya da 60 yaşına gelen birinin ek 25,3 yıl daha yaşam beklentisi vardır. Bu nedenle Japon toplumunda uzun yaşam gerçek anlamını bulmaktadır. Evrensel referansları uzun yaşam kriterlerine adapte etmek için, insanoğlunun yaşam süreleri ile ilgili limitlerini yaşadığı ülkenin gelişmişlik veya zenginliğinden bağımsız olarak belirlenmelidir. 85 yaş, uzun yaşayan kişiyi tanımlamakta bir sınır olarak kullanılabilir. Longevity terimi toplum yerine bireyi tanımlamak için daha uygundur. 2007 yılı içinde Japon toplumunun sadece %5.4’ü 80 yaş ve üzerindeydi, buda longevity teriminin kişi bazında kullanımının daha uygun olduğunu göstermektedir.
Eğer mortalite (Ölüm) her yaş grubunda sabit kalırsa, farklı toplumları nitelemek için kullanılan en iyi gösterge doğumdaki beklenen yaşam süresidir. İnfant (bebek) mortalite oranları çok yüksek olan ülkelerde, beklenen yaşam süresi ilk birkaç yıldaki ölüm oranları ile bağlantıdır. Teknik olarak ise beklenen yaşam süresi; yaşamak için kalan tahmini zamandır ve herhangi bir yaşta hesaplanabilmelidir.
Sosyal ve biyolojik açıdan zayıf kişilerin erken dönemde ölmesi nedeniyle, insanoğlunun doğal bir seleksiyon etkisi altında olduğu söylenebilir, fakat belirli bir yaşa ulaşınca çevre şartlarına eşit derecede dirençli hale gelmektedir. Türkiye( 69,2 yıl) ve Lesotho’da beklenen yaşam süreleri arasındaki fark 35 yıl olmasına karşın, 80 yaşında hem Türkiye hem de Lesotho da yaşayan birinin 5.6 yıl daha yaşaması beklenebilir.
Erken dönemde mortaliteye (ölüme) neden olan bazı faktörler iyi bilinmektedir ki bunlar; yoksulluk, sanitasyonun (temizlik ve hijyen) olmaması, yetersiz beslenme, sağlık yardımının olmaması, savaşlar, cehalet ve sosyal güvenliğin olmamasıdır. İnsanlar arasındaki eşitsizlikler ve farklılıklar, başka koşullarda daha uzun yaşayabilecekken bir çok insanın hayatını elinden alır. Zengin ülkelerde fakir olmayan insanlar arasında da Michael Marmot’ un “statü sendromu” olarak ifade ettiği eşitsizlik ve farklılık hüküm sürmektedir. Gelişmiş toplumlarda göze çarpan bir bulgu da; “hiyerarşik düzende üst statüde olmak, daha sağlıklı olmayı getirir”. Diğer bir ifadeyle, “sağlık sosyal bir eğim izler” denmektedir.

Avrupa Birliği Geriatrik Tıp Derneği Akademik Başkanı Prof. Dr. Jean-Pierre MICHEL ise konuşmasında “Çok Yaşlı Bireyler Üzerinde Yapılan Klinik Çalışmalar” ın öneminden bahsederek şunları söyledi:
Son yıllarda yapılan ilaç çalışmalarında “yaşlılar” göz ardı edilmektedir. Çalışmalardaki yaşlı sayısı toplumdaki hasta olan yaşlılardan oldukça azdır. Bu sadece kardiyovasküler (kalp ve damar) ve kanser hastalıkları için değil, ayrıca geriatrik sendromlar için de geçerlidir. Bilindiği gibi insanlar üzerinde bir araştırma yapılabilmesi için “Etik Kurul” onayı-izni gerekir. Etik kurullara gönderilen araştırma başvurularının %36-39 adaletsiz bir yaş dağılımına sahiptir, yani daha çok genç erişkinler özerinde araştırmalar yapılmaktadır ve bu durum son 10 yıldır hiç değişmemiştir. Bunun çeşitli sebepleri olmakla birlikte altta yatan asıl sebep “önyargı” gibi gözükmektedir. Araştırmalarda yaşlı hastaları dışlama kriterleri tam olarak açık olmamakla beraber komorbidite (bir kişide pek çok hastalığın bir arada olması), çoklu ilaç kullanımı, demans, ulaşım ve iletişimde zorluklar yaşanması, ilaç araştırmalarında yaşlıları dışlama nedenleri arasında gösterilebilir. Yani yaşlılardaki genel tıbbi problemler ilaç çalışmalarındaki dışlamaların % 80 nini oluşturmaktadır. Bu tür dışlamalar randomize kontrollü çalışmaların genellenebilirliğini bozmakta ve ilaçların klinik uygulamalarını da etkilemektedir. Bunların sonucunda yetersiz testlerle yaşlılarda ilaçlar kullanılmakta, böylece klinisyenler etik olarak ikilemde kalmaktadır. Hekimler ya yaşlılara bu ilaçları vermeyecek ya da bu yaş grubunda çalışma olmamasına rağmen ilaçları onlara vereceklerdir. Her iki yolda da yaşlılar gençlerdeki gibi etik tedavi alamamaktadır. Yaşlılara yönelik olarak hazırlanan tüm dökümanlar etik açıdan klinik çalışmalara giren hastaların toplumu temsil etmesi ve ileride ilaçla tedavi edilebilir olması gerektiğini belirtmektedir. Özellikle ilaç araştırmalarına veya tedavilerin etkinliklerinin değerlendirme çalışmalarına yönelik işlemlere yaşlıların da katılmasını sağlamak gerekir. Yaşlılara yönelik sağlık hizmeti sunan tüm hekimler de bu çabaların, araştırmaların içerisinde yer almalıdırlar.

Uluslararası Yaşlanma Enstitüsü Direktörü Prof.Joseph Troisi ise konuşmasında “Yaşlı Kadınların Eğitimi”nin önemini vurgulayarak, şöyle dedi:

Dünyadaki yaşlı popülasyonun yarıdan fazlasını kadınlar oluşturmaktadır. Bu durum “Yaşlılık Feminizasyonu” gibi bir kavramın doğmasına neden olmuştur.Dünyanın pek çok bölgesinde kadınlar idealize ettikleri koşullara kavuşamamakta ve kümülatif olarak eşitsizliğe maruz kalmaktadırlar.Sosyo kültürel ve ekonomik anlamdaki ayrımcılık; kadınların kişisel gelişimlerinin, sosyal anlamda topluma entegrasyonlarının, eğitim olanaklarına sahip olmalarının ve bütün bunların sonucunda da profesyonel ve politik yaşamda eşitliğe ve haksızlığa uğramalarının temel nedeni olarak karşımıza çıkmaktadır.

Gerçek yaşamda yaşlı kadınların sosyal ve ekonomik sorunları bu ayrımcılık nedeniyle çok acil bir durum oluşturmaktadır. Yaşlı kadınların karşı karşıya kaldıkları bazı gerçekler artık göz ardı edilemez boyutlara ulaşmıştır. Düşük sosyoekonomik düzey pek çok ülkede en önemli kadın sorunudur ve yaşlanma sürecinde bu sorun katlanarak artmaktadır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde kadınların her anlamda bağımsızlığı ve sağlıklı- üretken yaşlanma olanaklarına kavuşabilmeleri eğitim ve iş olanaklarının artırılmasına bağlıdır.
Gelişmekte olan ülkelerdeki geleneksel yapı ayrımcılığa zemin hazırlamakta ve çoğu kadın yaşamı boyunca gereksinimlerini karşılayacak ve sağlıkla yaşlanmasını sağlayacak olanaklara kavuşamamaktadır. Bu sorunlara ivedi ve radikal çözümler üretilm

eli, kadınlar içsel anlamda güven ve kuvvet duygusuna kavuşabilmeleri ve var olan potansiyellerini değerlendirebilmeleri açısından iş olanaklarına kavuşturulmalıdır, ki bunun en etkin ve temel yolu “kadınlara eğitim olanaklarının sağlanması”dır.